Bakarsan görürsün, görürsen anlarsın, anladığın kadar da çözersin...


9 Mart 2010 Salı

“Dörtlü kuralı” ve Süleyman Aşkı

Süleyman Aşkı kimdir?
Nereden başlasam?
Babam, bendeniz 6 yaşında iken “Kafes ve kuş” başlıklı bir şiir öğretti. O , öğrendiğim ilk şiirdi. Sonra bir gün babama sordum. “Bu şiiri nereden biliyorsun?” onun cevabı şuydu: “şiiri, bana sarf ve kavait (dilbilgisi ve dilin kuralları) derslerini veren hocam Süleyman Aşkı öğretti. Nur içinde yatsın! Çok iyi hocaydı.”
Yaşım on yedilerdeydi… Gene sözü oldu Süleyman Aşkının. O zaman nasıl öldüğünü babamın ağzından öğrendim. 1943 yılında doğum şehri Geylan’ı ziyaret ettiğinde üç arkadaşıyla kurşuna dizilerek öldürülmüş!
Dört aydınımız şehit edilmiş.
Hemen aklıma halamın eşi Hafız Ramiz geldi. Kardeşi Muhammed'e ziyarete giden Hafız Ramiz bir daha geri dönmemiş Üskübe. Yeni Pazarda kurşuna dizilmiş. Onunla beraber şehit düşen üç arkadaşı daha varmış! Ardından halam genç yaşta dul ve 5 yaşına bir oğlunu bırakır. Bu konu başka bir yazımda kısmetse işlenecek. Oğlu halen sağ ve İstanbul’dadır.
“Yücel” teşkilatının şehit düşenlerin sayısı da dörttür! Neden dört?
Aklıma öğretmen okulunda özellikle Resneli, Manastırlı arkadaşlarımın kullandıkları bir sözleri aklıma geldi. Onlar “dörtlü” sözünü kullanırdılar! Sonra anladım. “dörtlü” sözü, aslında Hıristiyan simgesi haçın, onların dilindeki şifresiydi. Şifreyi deşifre ettim. Gelen kişinin Hıristiyan olduğunu belirten sözdü. Bu gün , bir kıyaslama yaptığım “dörtlü kuralı”nda bir sırrı çözdüm! Çözebildim! Haç simgesinden başka bir şey de olamazdı!Ne kadar bu haç, bir semavi dinin simgesi olsa dahi, Müslümanlara uygulanan bu kuralı, “haçlı seferi”nin devamı olarak kabul etmekten başka bir çarem yoktu!
Konuya döneyim.
Süleyman Aşkı Üsküplü tarih hocası Nisal Bayram’ın anne tarafından dedesidir. Amerika’dan gelen Nisal hocayla telefonla görüşebilmemiz rastlantı oldu. Nisal hocanın kızı Prof. Dr. Aida İslam’ın anlamlı bir çalışması, hayırsever biri aracılığıyla Türkçe, Makedonca ve İngilizce olarak üç dilde gün yüzüne kavuşturuldu. Bir seferinde kendisine “Süleyman Aşkı annenin dedesiydi sanırım. Acaba onun hakkında bilgin var mı?” Diye sordum. Aida Hocanın cevabı şuydu: ”Evet doğrudur. Ancak geniş bir bilgim yok. Her ne desem yanlış olabilir. Kurşuna dizildiği kesindir. Ben size annemin telefonunu vereyim. Kendisi şu anda Üsküp’tedir” diyerek annesinin telefonunu verdi. Nisal hocayla ilk görüşmemiz telefonla oldu. Daha sonra yüz yüze göeldik. Hasret giderdik. Eskilere dönüş yaptık. Konuştuk. Onun anlattıkları babamdan duyduklarımla örtüşüyordu.
Kurşuna dizilerek şehit olan bu zat, “haçlı zihniyet”in kurbanıydı!
Şimdi kalkıp kimse belge buldum deyebilir. Kurşuna dizilmedi demeye dahi kalkabilir. Ancak Nisal Hoca ve babamın anlattıklarını kanıtlayan daha bir örnek vadırr.
Geylanlı dostum Hüseyin Maksut bir süre Üsküp’te yaşadı. Kendisiyle dostluğumuz vardı. Yaşı Nisal hoca kadardı. Hüseyin, babasını küçük yaşlarda kaybetmişti. Babası Geylan’da kurşuna dizilen ve içinde Süleyman Aşkının da bulunduğu dört kişiden biridir!
Bir araştırmacı yazar olarak bana başka belge aramak ihtiyacı kalmıyor. Sonuç: Türklerin veya “ dörtlü” kuralına göre Müslüman aydınlarının o yıllarda öldürülmeleri resmen haçlı savaşın devamıdır!
Devam edeyim…
Süleyman Aşkı bir öğretmendi Üsküp’te. Ayrıca şairliği olan bir kişidir. Şiir defterlerini bulmakta zorluk çekiyorum. Babamın ondan öğrendiği şiir “Kafes” başlığı altında Prof. Dr. Hamdi Hasan’ın yayınladığı kitapta eğitimci Gostivarlı Abdülhakim Hikmet Doğanın şiiri olarak verilmektedir. Bu konuda yolum şu anda kapalı. Ama araştırma devam etmektedir!
Ancak bütün olaydan çıkaracağımız kesin sonuç, onlar birbirlerinden haberdardır. Birbirlerini yakınca tanımaktadırlar. Üsküplü Abdülfettah Rauf ve Vrapçişteli Kemal Aruç gibi!
Üsküplü Abdülfettah Rauf’tan tesettür konusunda fetva isteniyor devletten. O “Ben fetva veremem. Fetva verecek kadar bilgiye sahip değilim” demekle hapse girdi. Ama Süleyman Aşkı’nın kurşuna dizilmesi bir başka olaydır. Ona bağlı olarak şunlar denilebilir: o, arkadaşlarıyla birlikte yargısız infaz yaşadı. Sebep: Müslüman ve Türk olmalarıdır!
Nisal Hocadan öğreniyorum: dedesinin mezarı bilinmiyor… Hüseyin de babasının mezarının nerede olduğunu bilmiyordu. Dört kişinin nereye gömüldükleri meçhuldur. Tıpkı Hafız Ramiz’in ve Yücelcilerin mezarları bilinmediği gibi… Ondan ötürü bir gerçekle yüz yüzeyiz: Bu toprakların altında inandıkları doğrular uğruna şehit yatan kim bilir kaç aydınımız var daha?

0 yorum: