Ustruganın ‘İbrahim Temo’ lisesinin Çanakkale Zaferine denk gelen okul günü değişik faaliyetlerle anıldığına dair önce haberim (1), sonra köşe yazım (2) çıktı. Ustrugayla yeniden tanışıyordum. Karşımda yeni bir Ustruga vardı. Kafamdaki Ustruga 2007 yılının kentiydi. Önce Ustruga'da Lisede Türk öğretmenlerden Linda Şeh ile daha kısa (3), sonra daha uzun röportajım (4) görüldü. Bilmeyenler de bendeniz de Ustrugayı bir nebze olsa tanıdık. Orada ki Türklerin durumunu anladık. Şimdi orada bulundum. Kentin nabzını ölçmeye çalıştım… Hekimim sanmayın… Değilim… Zaman zaman olduğumu sanırlar. Tıbbı seçmiş olsaydım hekim olabilirmişim meğer. Ancak gazetecilikte karar kılmışım. Gazeteciyse dendiğini değil, gördüğünü yazmalıdır.
Okul müdürü Urim Kreka’nın okul günü törenleri kapsamında davetli misafirlere düzenlediği kabulden sonra, Türkiye’de yaşayan torunu Canan (Cenan) Temo ve Türkiyeli yakınlarının ortak gayretleriyle okulun avlusuna yaptırılan, Dr. İbrahim Temo’nun büstü açıldı… Kabulde Türk öğretmenlerin misafirperverliği özellikle seziliyordu. Oysa onların sayısı sekizdi… Sekiz kişi resmen bir orduydu. Onlar okul müdürünün gururuydu aslında. Bana göre, onların sezdirdikleri etkinliklerin her anı okulun bir bütünlük içinde çalışıp, milli farklılıkların aşılmış bir ortam olduğunu kanıtıydı!
Başlığı okuduğunuzda şaşmayın. Türkçe olması gereken telaffuzdur Ustruga. (Ustrumca, Üsküp, Kırçova, Kıratova vb gibi… Türkçede hece, iki ünsüz harfle başlayamaz. Bu nedenle değişikliğe uğrar... Öne ya da araya bir ünlünün getirilmesi zorunludur.) Şutruga’yı C. Temo beyden duydum. Aynı sebepten beliren durumdu. Ancak burada başka bir dilin etkisi de var gibi gözüktü bana. Almancada st : şt olarak okunur. Oysa şimdiki duruma bakıldığında Struga, oranın ortak adıdır. Makedonlar ve Arnavutlar öyle diyorlar… Ustrugalı Türkler de Makedonca ve Arnavutça bildiklerinden Struga demekte zorluk çekmiyorlar. Doğrudur… Ama Ustruga dendiğini tamamen unutmuşlar.
Açılışa katılanlar arasında Ustruga belediye başkanı Ramiz Merko da hazır bulundu. Okul gününe rastlayan büstün açılışıyla ilgili yapılan törende R. Merko, bu olgudan bahsederken özetle: ‘Belediyemizi oluşturan Arnavut, Türk, Makedon ve diğerlerinin birliktelik havasını soluyan ‘İbrahim Temo’ lisesinin öğretmen ve öğrencilerinin bu ilişkilerin gelişmesinde ortak etkeni oluşturmalarından gurur duymaktayım’ demesine sevinmemek elde değildir.
Torunu ile kısa süren konuşmamızda ‘Her zaman Şutruga’ya bağlıydık. Dedem ve onun önemi, bağlılığı oluşturan bir köprüydü bizler için… Burada herkesle hala Türkçe anlaşabilmemiz ayrı bir anlam taşımaktadır. Kendisi buna sevinirdi kesinlikle… Burada olmayı arzulardı... Onun yerine bir başka İbrahim Temo buradaydı. Oğlum onun adını taşımaktadır…”
İbrahim Temo derken, o zaman alıntılarla onu anlatayım… Başkaları bir başka türlü anlatmamı isterdiler belki… Evimdeki kaynakçalar kısaca onu böyle tanıtıyordu.
* * *
Osmanlı Devletinin içinde bulunduğu… siyasî ve sosyal çöküş sürecinin getirdiği bunalımlar, birçok Türk aydınını yakından etkileyerek çözüm arayışı içine itmişti… İbrahim Temo da bu düşüncede olan şahsiyetlerden birisiydi. Onun diğerlerinden farkı, sadece düşünmekle kalmayıp, icraat aşamasına geçebilecek cesareti gösterebilmesiydi.
İbrahim Temo, kendi hatıratında teyit ettiği üzere 1865 Martında Manastır’a bağlı Struga’da doğmuştu (5). İlk eğitimini Struga’da tamamladıktan sonra, 1884 - 1888 yılları arasında Ahırkapı Tıp İdâdisi ve Kuleli Askerî Tıbbiye İdadisi’nde öğrenime devam etmiş ve 1888’de Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhane’ye girmişti (6). Bu dönemde yavaş yavaş çevresindeki öğrencileri tanımaya gayret sarfederek fikrî yapılarını anlamaya çalışıyordu.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin teşekkülü aynı yıllara rastlamakta olup, muhtelif kaynaklarda da teyit edildiği üzere 1889’da kurulmuş olduğu kabul edilmektedir. Ahmet Bedevi Kuran, “İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler” adlı eserinde 1892 tarihini vermesine rağmen (7), İbrahim Temo’nun da hatıratında belirttiği üzere 1889’u vermektedir (8). Bu sebeple, doğru olan tarih 1889 olmalıdır. Ayrıca, cemiyetin ilk kuruluşundaki ismi Terakki ve İttihat olup, daha sonradan İttihat ve Terakki şekline dönüşmüştür (9).
Temo’nun hem kendi hatıratında teyit ettiği üzere, hem de muhtelif kaynaklarda görülebileceği gibi (10) fikrî yapısı içinde hem Osmanlı-Türk milliyetçiliğini, hem de Arnavutluk aidiyetini ve milliyetçiliğini muhafaza edebilmiş olmasıdır. Hangisinin daha öncelikli öneme sahip olduğu sorusunun cevabı ise açıktır: Elbette ki öncelik Osmanlı-Türk milliyetçiliğidir. Aynı şekilde Diyarbekirli İshak Sükûti ve Arapkirli Abdullah Cevdet’te de ikili bir kimlik görülmektedir. Fakat onlardaki öncelikler de Temo’nunki gibidir. Bu destek hiçbir zaman, önceleri İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan Derviş Hima (Maksut İbrahim) gibi, “Arnavut Islah Cemiyeti” kurucuları arasında olacak kadar ileri boyutlu olmamıştır. Hima, açık bir şekilde bağımsız Arnavutluk tezini savunmaya başlamıştı (11).
Cemiyetin faaliyetleri, kısa bir süre sonra II. Abdülhamit’in kulağına kadar gidecek ve tedbir olarak okul müdürü Ali Saip Paşa görevinden alınacak ve Zeki Paşa göreve getirilecekti (12). Cemiyetle alâkalı olanlar da sıkı bir takibe maruz kalarak, bir çoğu tutuklanmaya başlayacak ve İbrahim Temo, hürriyetini kaybetme tehlikesi karşısında 1895’te Romanya’ya kaçma yolunu seçecekti (13).
İbrahim Temo ile gayri Müslim bir Jön Türk arasındaki şu konuşma, bu konuya açıklık getirmektedir: Gayri Müslim Jön Türk’ün, “... bu hafta haritaya baktım. Ağlamamak kabil değil. Çoğu gitti azı kaldı. Bu da gidecek an kârib...” şeklindeki sözlerine Temo, şöyle cevap vermektedir: “ O kadar meyus olma. Türkiya zannolduğu kadar çabuk harita-i âlemden silinmez. Avrupa’da ve Afrika’da, sükûti bekası mümkünsüz gibi gözüküyor ise de, Asya’da daha pek çok seneler icra-yı ahkâm edebilir (14). İbrahim Temo’nun tespitinin ilerleyen günlerde aynı şekilde gerçekleşecek olması ne kadar güçlü bir sezgiye sahip olduğunu göstermektedir. Gerek sezgi gücü açısından, gerekse de milliyetçilik anlayışları açısından Temo ve Mustafa Kemal arasında bazı benzerlikler mevcuttur. Tarih boyunca zaferleri, Türk kültürü ve harsı çerçevesinde ittifak yapmış Kürdü, Türkü, Lazı ve Çerkezi birlikte kazandılar, derken de aynı gerçeğe işaret etmektedir (15). Temo,Türk kültürü ve harsıyla yoğrulup kendini Türk hissedenler Türk’tür, diye düşünürken (16), Mustafa Kemal de, “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” demektedir (17).
* * *
Okul günü dolayısıyla yaşadıklarımı anlatmaya devam edeyim. Aynı günün akşamı olan programda öğretmenlerden Enis Ahmet’in Akif Ersoy’un ‘Çanakkale Şehitleri’ şiirine göre Lise öğrencileriyle hazırladıkları resital lisenin Türk öğrencileri tarafından sunuldu. Türk öğrenciler derken adlarını da anmak haklarıdır onların: Erdal Recep (saz), Ersin Müfti (gitar), Filiz Bayram, Hayal Aydarçe, Mevla Yahya ve Emrah Volina özel gayretleriyle bize ‘Çanakkale’ olayını sahnede canlandırdılar. Mehmet Akif’in bu şiirini birkaç mısrasını hatırlayarak, değerli şairi hissedelim:
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asîl,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise, hakkıyle sefîl,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
(Safahât: Altıncı Kitap-Âsım)
Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
(Safahât: Altıncı Kitap-Âsım)
İlk verilen mısralarla başlayıp, arada ve ikinci verilen mısralarla programda bu bölüm herkesin gönlünde anlamlı bir güne rastlayan, anlamlı bir başka gün ile gene anlamlı bir kişiliğe olan destek izleriyle hoş anlar yaşattı. Bu anlarsa ortak tarihimizin, ortak kültür zenginliklerimizin sergilendiği bir ortamı yansıtıyordu.
…Debre’den bir ses gelir
Ses gelir nefes gelir
Yetişin ah dostlar kardeşimin
İmdat! Türkçe çağrısı gelir…
...mısralarıyla başlayan:
...mısralarıyla başlayan:
Debre’den bir ses gelir
Oy, ses gelir nefes gelir
Uyanın ah dostlar, kardeşimin
Yetiş! Eğitim çağrısı gelir!
...çağrısıyla biten haykırış, şiirde anlatılanın etkisinde kalan herkesin derin derin düşünmesine yol açtı. Canan Temo Beye program sonunda en çok neyi beğendiniz sorulduğunda onun düşünmeden: ‘Alkışlar bizim noktayı beğendiğimizi göstermiyor muydu?’ demesine yol açtı.
...çağrısıyla biten haykırış, şiirde anlatılanın etkisinde kalan herkesin derin derin düşünmesine yol açtı. Canan Temo Beye program sonunda en çok neyi beğendiniz sorulduğunda onun düşünmeden: ‘Alkışlar bizim noktayı beğendiğimizi göstermiyor muydu?’ demesine yol açtı.
Canan Beyin oğlu İbrahim Temo’nun şahsında tarihimizden bildiğim bir kişiyi Ustruga’da gördüğüme sevindim… Sevincim sadece o kadarla kalmadı. Canan Bey, dedesi kadar Ustrugaya bağlıydı. Ustrugayı unutmamıştı. Olaya genel olarak bakıldığında Temo’lar Ustruga’daydılar kısacası… Türkiyeli, Arnavutluklu, Makedonyalı Temo’lar buradaydılar. Hepsi aralarında Türkçe anlaşıyordular…
Sonradan düzenlenen arkadaş gecesinde Lise müdürü U. Kreka en neşeli görünüyordu. Türkçe konuşanlarla Türkçe konuşmaya gayret etti. O benimle Türkçe konuşuyordu, ben de bildiğim Arnavutça'mla cevap vermeye gayret ediyordum. Aramızda dil sınırı yoktu. Buradan giderek, adamda bir kusurun olduğunu söylemek doğru olmaz. “Gücünü insanların yararına kullan”an biriydi o (18)!
Onu önce hatırlayamadım. Kendisi yanıma gelip nereden hatırladığını söyledi. Üsküp’te Uluslar Arası Balkan Üniversitesinden tanıdığını anlattı. Dediği doğruydu. Orada bir başka faaliyette beraberdik. Gizleyemem. Utandım. Nasıl olur da onu unutabilirdim. Kardeş olmamızı sağlayan ortak inancımız vardı! Bizi ortak noktada birleştiren oydu. Buysa kutsal bir dille hatırlatıyordu ve: “Bencil olma, tebrik etmeyi bil” (19) diyordu… Kendisine kardeşçesine sarılarak, onu tebrik ettim!
Hastalığımın nedeniyle hanımımın eşliğinde davete icabet edebildim. Ondan Allah razı olsun! Yanımda özel doktorum olarak bulunmasıyla uzun zamandan sonra bu güzel anları yaşamam mümkün oldu.
Sonunda bir diyeceğim daha kaldı: Davetleri olup ta gelemeyenler veya gelmeyenlerin neyi kaybettiklerini hatırlatmak zorundayım. Umarım mesaj gereken yerlere gitmiştir!
________________________________________________________________________________
Kaynakça:
1) Zaman Makedonya, sayı 767, Üsküp, 2011
2) Zaman Makedonya, sayı 767, Üsküp, 2011
3) Zaman Makedonya, sayı 768, Üsküp, 2011
4) http://avniengullu.blogspot.com/2011/03/linda-seh-strugay-cok-seviyorum.html#more
5) İbrahim Temo, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Teşekkülü ve Hidemat-ı Vataniye ve İnkılâp-ı Milliyeye Dair Hatıram, Mecidiye, 1939, s. 15
6) İbrahim Temo, a.e.., s. 12
7) Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, İST., 1945, s.45, Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, 1956, s.135
8) İbrahim Temo, a.e., s. VII
9) E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, İST. 1972, s. 31
10) Hanioğlu, Bir Siyasi Örgüt Olarak Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük, İST. 1989, s. 628
11) E. E. Ramsaur, Jön Türkler ve 1908 İhtilali, İST. 1972, s. 32
12) E.E. Ramsaur, a.e., s. 35
13) İbrahim Temo, a.e., s. Arka kapak, Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılâp Hareketleri ve Milli Mücadele, 1956.
14) Hanioğlu, a.e. , s. 633
15) Gürbüz D.Tüfekçi, “Atatürk Milliyetçiliği” Atatürk Araştırma Merkezi, C:1, Temmuz 1985, Sayı: 3, s. 93
16) Geniş bilgi için bkz; İbrahim Temo, a.e. Temo hatıralarında Osmanlıdan bahsederken biz Türkler, biz Müslümanlar ifadesine sıkça yer vermekte, çocuklarını Türk kültürüne göre yetiştirdiğini söylemektedir.
17) Doç. Dr. Selma Yel, İttihat ve Terakki’nin Kurucularından İbrahim Temo’nun Atatürk ve İnkılapları hakkındaki düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı 52, cilt: XVIII, Mart 2002.
18) Kuran-ı Kerim, Kalem Suresi, 2. Ayeti Kerime
19) Kuran-ı Kerim, Münafıkun Suresi, 4. Ayeti Kerime
0 yorum:
Yorum Gönder