bir yanım üsküp
bir yanım vıranya kokar
ikinci yanım ağır göçler yaşamış
birincisi ağırın kolayı
gözlerimin önünde göç tablosu
eskinin hatırası
kiminin gözü yaşlı
kimisi dertli bakar
bin sekiz yüz doksanlar
kafile kafile göç var
sıra sıra kağnılar
kimi yalın ayak
hepsi de aç
bir çoğu çocuğuna elini vermiş
bir çoğunun kucağında bebeği
belli
onlar
bilinmeyene doğru
bir acayip yoldalar
her şey kopmuş gerçekten
kağnıda dedemin annesi gülliye
kumanovada doğmak üzere
karnında dedem yaşarla bir bütün…
vıranya’da arda kalan
şehsiz bir tekke
yaşar dedemin dedesi kadri
neyi düşünüyor bilemem.
ya terk edilen tekkeyi
ya arkadan gelen kafileyi
bir özel gün yemeği
pişirilen aşure
açlığını giderebilecek
bir tası bile
bir de aylardan
bari muharrem olsaymış
yaşananlar
kerbeladan farksız
matem ilan edilmeli
dalgın bakışlı
derviş selim kafileyle birlikte
kumanovada dururlar dinlenmeye
hala düşünde kadri dedemin
tekkedeki aşure kazanları
ağızlarına kadar dolu
dağıtan yok aşureyi
vıranyada
hissederken kendini
üskübe varmışlardı
macir mahallesindeydiler
gitmek üzere
ileriye
bilinmeyen bir yere
aynı yolda
bir başka sene konar
kim bilir nereden
duraksa aynı durak
kaybolan bir çok kişi
anneannem fikriyenin
babası dahi belli değil
kız çocuğunun
yeni bir yaprak açılır
kader defterinde
kader bu işte
faik paşa camiinin müezzini
evlat edinir kızcağızı
o ise olanlardan habersiz
on sekizine bastığında
sır perdesi açılır
amcası olmadığını ilk sefer anlar
ahmet efendinin
o gece zaten
telli duvağıyla
yaşar dedeme gelir anneannem
hakîkî bektâşîlik unutuldu
diyen
şeh davudun
dostudur dedem
bugün ne dergah var üsküpte
ne de bektâşîlik
her şey karmaşıktır
kördüğümdür her şey
çınarın dallarının
kopması sonucu
babamın tarafı da
yirmi yedilere kadar
payını almış
göçün acısıyla
ayrılışlar
kopuşlar sancısıyla
dokuz yüz yirmi yedide
hüsno halamlar istanbula göç ederler
tokata sürülmek üzere kırklı yıllarda
manisada akrabalar çoktur
bilirim
ankara eskişehir izmirde bir yerde
koparılmış dallarıdır hepsi
o ağacın
kaybedilmiş kökleri sülalemin
dokuz yüz otuz yediler
almış abdülmecit amcamı
istanbulda birçoğu
bildiğim akrabaların
orada bir yerde olmalı rezan
beni kardeşi gibi seven
amcamın kızı
ağabeyim recai
yalovadadır bildiğim kadar
dokuz yüz elli yedilerde
ailece göçtü mükrime halam
onların arkasından
bir yıl sonra
adana yolunu tuttu
kemal dayım
isatanbulda
noktalayarak hayatını
mahallemizin en güzel kızı
ayşenin babası arnavut ahmet
mahallede kaderi dergâhının bakıcısıydı
o bakardı tekkeye
mahallenin erkekleri ayşeye
hep girmek istediysem
bukakagilar tekkesine
uğrardık babannemle
hacı şeyh meydanlığında
rufai tekkesine
bir anda derdinden besbelli
konuşa durdu
açtı kalbini
deden müderris ömer efendi
yahya paşa camiinin imamı
rufailiğe bağlıydı gönülden
şimdi adı kaldı tekkenin evlat
adıyla sanı
her tarikat sözde tarikat
talihe bak
rufai dergâhı dahi
özler oldu büyük babanı
yetmişler
seksenler
doksanlar
engüllüleri bitirdi üsküpte
annemin mezarı burada
babamınki topkapıda
yakınlarımın neredeyse hepsi
türkiyede
bir yerde
kızlarım ankarada
geri kalanlar istanbulda
yalnız hissederim kendimi
kafamda hatıralar
yanımda oğlum
dizimde torunumla
hüzünle bakarak şimdi
penceremden vodnaya
o tarafta bulutlar kara
yağacak belli
rahmet denen bereket
göç baştan başa dağılmak
uzun sürer derler
vodnadan başlayan yağmur
sağanak olur
karadağdan geleni
öyledir bu yerler
eskisi kaldı mı bilmem
artık tanımaz oldu bizi
olacağı yakındır
kalanı da yutacak belli
bu yerler
aralarındaki bağı
göremiyorum hala
ne denli istesem
anlatması pek zor bunun
göç apayrı olgu
herkesin hissettiği kıyamet
dökülen mısralarsa
dallarının kopmasına alamet
osmanlı çınarının
_________________
sözlük:
vıranya - Sırbistan’da Vranje şehri
macir - muhacir, göçmen
gülliye - Güllü
hüsno - Hüsniye
bukagi - bukağı
rahmet - yağmur
0 yorum:
Yorum Gönder