Hacı Hafız Bedri Hamit Efendiyi ölümünün 30. yılında anarken
Osmanlı’nın Balkanlardan çekilmesiyle buralarda, hayatın her kesiminde değişiklikler yaşanmış bulunmaktadır. Haliyle bu değişiklikler Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı, daha sonraki adiyle Yugoslavya Krallığı’nın Müslüman vatandaşlarının dini teşkilatlanmasında da görülmektedir. Her ne kadar Müslümanlar arasına fitne sokulmak istenmişse de, bu etkilemenin daha az olması doğrultusunda zamanın Müslüman aydınlarının çaba sundukları izlenmektedir. Bunu söylerken, Müslüman aydınları olarak adlandırdığımız bu zümrenin çoğunluğunun din görevlilerinden oluştuğu da göz ardı edilmemelidir.
Osmanlı’nın bu topraklardan ayrılmasından sonraki yıllarda dini hayatın örgütlenmesinde devletin "parmağı"nı görmek zor değildir. Müslüman kesimi dolaylı olarak denetimde tutmak, daha sonra işlenip, onun üzerinde yürütülecek politikaları rahatlıkla uygulayabilmek düşüncesiyle teşkilatı araç olarak kullanabilme gayesi, bu teşkilatlanmanın içinde etkili olmayı sağlayacak bir durumu oluşturmakta yatmaktaydı. Bundandır ki bir zamanın Yugoslavya Müslümanlarının birliğini sağlayacak teşkilatlanmanın hep tehlikeli görüldüğü, hatta bu dönemde Müslümanlar arasındaki birliği engelleyici çalışmaların olduğu fark edilmektedir. Bütün bu gelişme, temayül ve mevcut siyasi oyunlara rağmen, tarihin bu döneminde olup bitenleri ele aldığımızda görülecek odur ki, istisnalar hariç, din görevlileri milli kimliklerin olduğu gibi bu birliğin korutulmasında da hizmette bulundular.
***
Bu dönemi derli toplu ele alıp, değerlendirmeye kalktığınızda herhalde Türklerin önde geldiği izlenecektir. Bu, aslında, her şeyden önce Osmanlı’nın etkisiyle devam eden Osmanlı bütünlüğü şuurundan kaynaklanıyordu. Ancak bunun bir başka ve ağırlıklı sebebi de Üsküp’te Türklerin diğer Müslüman topluluklara kıyasla daha etkin olmalarıydı. Üçüncü bir sebep de kurulan yeni ve gayri Müslim devletlerin siyasilerinin (Osmanlıdan kalan bir alışkıyla) her Müslüman’da bir Türk’ü görmesinde yatıyordu.
***
Bu dönemi derli toplu ele alıp, değerlendirmeye kalktığınızda herhalde Türklerin önde geldiği izlenecektir. Bu, aslında, her şeyden önce Osmanlı’nın etkisiyle devam eden Osmanlı bütünlüğü şuurundan kaynaklanıyordu. Ancak bunun bir başka ve ağırlıklı sebebi de Üsküp’te Türklerin diğer Müslüman topluluklara kıyasla daha etkin olmalarıydı. Üçüncü bir sebep de kurulan yeni ve gayri Müslim devletlerin siyasilerinin (Osmanlıdan kalan bir alışkıyla) her Müslüman’da bir Türk’ü görmesinde yatıyordu.
Her ne kadar Krallık Yugoslavya’da milli mensubiyete dayanan bir bölme görülmüyorsa da, bu durum Makedonya’da Boşnakları ve bir parça Türkleri ön saflara atıyordu. Buradan giderek de, Müslümanların teşkilatlanmasında bunun sezildiği gizlenemez.
***
***
Osmanlı Devleti’nin çöküşünün yaşanılacağı düşünülmeyen bir ortamda, anılan bu değişmelere, gelişmelere tanık olacaklarını aklından geçirmeyen Abas Ağa'nın evinde, 1905 yılında, Üsküp’te, Hamid Ağa ile Bahtişah Hanım’ın bir erkek çocukları daha dünyaya geldi.
Ailenin 7. çocuğu olarak doğan bu çocuğa, bir anlamı "dolunay" olmasına rağmen, daha çok Bedir Savaşı’ndan hareketle, Bedri adı verilirken, onun önünde bulunan hayatın büyük bir savaşımdan farklı olmayacağını herhalde düşünen bile yoktu.
İlkokulunu Üsküp'te Tefeyyüz Mektebi’nde(1) tamamlayan küçük Bedri, dönemin hocalarından din dersleri görmeye, dini bilgiler almaya devam etti. 6 yaşında Kur-an’ı Kerim'e giren Bedri, 9 yaşında Kur-an’ı Kerim’i ezberler, Üsküp’lü Hafız Ali Bey’de hafız çıkar. Aslında bununla kendisinin bir bakıma hayattaki yolu da belirginlik kazanır. Öğrenimine yine Üsküp’te devam eden Hafız Bedri, daha sonra ailesinin desteğiyle Kahire’ye gider. El Azhar’a kaydını yaptırıp, burada altı yıllık bir öğretimden geçer. El Azhar’da kendilerinden ders aldığı hocalar arasında önemli adlara rastlanır. Kahire’de Osmanlıca hocası Türkiye milli marşını yazan ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’dur. diğer derslerini ünlü adlardan alır. Kahire’de yoğun bir öğrenimden sonra o, El Azhar diplomasıyla Üsküp’e dönmeyi başarır.
İlkokulunu Üsküp'te Tefeyyüz Mektebi’nde(1) tamamlayan küçük Bedri, dönemin hocalarından din dersleri görmeye, dini bilgiler almaya devam etti. 6 yaşında Kur-an’ı Kerim'e giren Bedri, 9 yaşında Kur-an’ı Kerim’i ezberler, Üsküp’lü Hafız Ali Bey’de hafız çıkar. Aslında bununla kendisinin bir bakıma hayattaki yolu da belirginlik kazanır. Öğrenimine yine Üsküp’te devam eden Hafız Bedri, daha sonra ailesinin desteğiyle Kahire’ye gider. El Azhar’a kaydını yaptırıp, burada altı yıllık bir öğretimden geçer. El Azhar’da kendilerinden ders aldığı hocalar arasında önemli adlara rastlanır. Kahire’de Osmanlıca hocası Türkiye milli marşını yazan ünlü şair Mehmet Akif Ersoy’dur. diğer derslerini ünlü adlardan alır. Kahire’de yoğun bir öğrenimden sonra o, El Azhar diplomasıyla Üsküp’e dönmeyi başarır.
1936 yılında Kahire’den bir "El Azhar" lı olarak dönen Hafız Bedri Efendi Hamit Abas ilk andan itibaren kendini bura Müslümanların hizmetine adar. Makedonya'da Türkçe'nin koruyuculuğunu korkusuz yapar.
***
Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas Üsküp’e döner dönmez, Efkaf Kütüphanesi ile birlikte açılan Gazi İsa Bey Medresesi’nin kadrosuna alınır. Dönemin önemli eğitimci kadrosunu oluşturanlar arasına katılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, medresede Arapça dersini vermeye başlar.
Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas Üsküp’e döner dönmez, Efkaf Kütüphanesi ile birlikte açılan Gazi İsa Bey Medresesi’nin kadrosuna alınır. Dönemin önemli eğitimci kadrosunu oluşturanlar arasına katılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abbas, medresede Arapça dersini vermeye başlar.
1938 yılında Üsküp Ulema Meclisi üyeliğine atanıp, eğitimden sorumlu olarak, bu alanda kendi katkısını sunmaya başlar. Bu görevdeyken Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas, Müslümanların genel durumlarını tespit etmek gayesiyle çalışmalar başlatır. Hatta onun bu durumlara bağlı 1941 yılında yayınlanan bir de raporu var. Bu raporda sadece alanı olan eğitimle kısıtlanmış kalmayıp, Müslümanların genel durumunun bir değerlendirmesini yapmış bulunmaktadır.(2)
Bu dönem içerisinde çalışmalarıyla özellikle mevcut eğitim imkânlarından faydalanması doğrultusunda durumun düzeltilmesi için çaba harcıyor. Bu yöndeki katkılarının sonucu 1938/39 öğretim yılında El Azhar için bir talebeye burs sağlıyor. Bundan bir yıl sonra da Saray-Bosna’daki Yüksek İslam Şeriat ve İlahiyat Okulu’na gitmeleri için beş talebeye maddi yardım temin ediyor. (3)
Üsküp Ulema Meclisi’nde faal bir üye olarak yer alan ve yayınlanan yazılarda adına sıkça rastlanılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas’ın 1938 yılında kurulan "Şefkat" Hayırsever Derneği’nin başkan vekili olduğu biliniyor.
2. Dünya Savaşı yıllarında Üsküp’ten ayrılan Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas, daha sonra kurulan devlette hemen adına rastlanan bir kişi değildir. Aslında sosyalist sistemini benimseyen yeni devlet de dini teşkilatlanma konusunda çok dikkatliydi. Yugoslavya İslam Camia’sının kurulması karara bağlandığı andan itibaren yine bu adla karşılaşmaktayız. Doğrusu 1946 yılında Üsküp’te kurulduğu belirtilen Evkaf Meclisi’nde ulema arasında Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas’ın adı da beliriyor. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas Ulema Meclisi’ndeki görevlerini gerçek-leştirirken, 1954 yılında önce Ulema Meclisi , daha sonra da Makedonya İslam Dini Camiası Başkanı görevine geliyor. 1959 yılında tekrar aynı göreve seçilerek, bundan sonra her dört yılda yapılan seçimlerden çıkan sonuçlarla bu görevde kalmaya başardığı izlenmektedir. Hayatının sonuna kadar da Makedonya İslam Camiası Başkanı görevinde kalan, Hacı Hafız Bedri Efendi Hamid Abas’ın, bu görevin verdiği ağırlığın bilincinde olup, zamanın bileşik şartları altında onu taşımayı becerdiği, daima Türkçe konuşması, merkezi törenlerde vaaz etmesine rağmen, Makedonya'da Müslümanlar lehine dengeleri korumayı başardığı rahatlıkla söylenebilir.
Onun Makedonya Türklerinin kültürel çalışmalarında olan küçümsenmeyecek çalışmalarını 1947 yılında "Yeni Yol" Kültür Derneğinin kurulmasındaki katkısı da anılabilir. Hatta derneğin ilk yönetim kurulunun üyesi olduğu bilinmektedir.
***
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas halk arasında açık gönüllü, açık dilli biri olarak bilinirdi. Gençlik yıllarımda, birçok sefer, onun katıldığı meclislerde bulunmuş, bir din görevlisinde görülmesi istenen değerli özelliklere sahip olduğuna, sohbetleri aracılığıyla tanık olma fırsatını bulmuştum. Mütevaziliğinden, büyüğüyle küçüğüyle, yaşlısıyla genciyle, her sınıftan herkesle diyalog kurabilen bir büyüklüğe sahipti. Kısacası o bir din adamıydı, halk adamıydı.
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas halk arasında açık gönüllü, açık dilli biri olarak bilinirdi. Gençlik yıllarımda, birçok sefer, onun katıldığı meclislerde bulunmuş, bir din görevlisinde görülmesi istenen değerli özelliklere sahip olduğuna, sohbetleri aracılığıyla tanık olma fırsatını bulmuştum. Mütevaziliğinden, büyüğüyle küçüğüyle, yaşlısıyla genciyle, her sınıftan herkesle diyalog kurabilen bir büyüklüğe sahipti. Kısacası o bir din adamıydı, halk adamıydı.
Onun biz gençleri eğitici rölü de anılmalıdır. Açık dilliliği ile bilinen ve düşündüğünü söylemesini bilen bir kişiliğe sahip olan Hafız Bedri efendinin sıkça tekrarladığı bir sözü vardı: "Biz Türklerin zaman zaman gafletli olmasına sebep olan en büyük şey ikide bir Türklerin azalmasını yaşamalarıdır. Mesela Üsküp'te bu çok hissedilen şeydir. Türkiye'ye doğru çok göç yaşadık. Kadrolar konusunda kayıp verdik. Yücel konusu ayrı bir yara... Ama siz gafletten uzak durun. Çalışın... Üsküpte Türklük büsbütün kaybolacağı anda dahi yeşerecektir..."
Onun Atatürkçü oluşu benim ilgimi en çok çeken yanıydı. Nereden biliyorsun adamın kafasında gezdiğini sorarsanız, hemen cevap vereyim: onun çocuklarına bakınız... Etrafa çizdiği resmi de göreceksiniz. Önemli olanı Ankara'ya eşiyle birlikte ilk gittiğinde yaptığı ilk iş Ankaraya gitmek, Anıt kabire uğramak oldu... Atatürkle ilgili duyguları anı defterine yazılıdır. Bunlarsa Anıt kabir arşivinde kolayca bulunur... Tabii isteyen bulabilir onları... Onun ağzından çıkan sözler şunlardı: " Atatürkün, Türkiye için hizmetleri büyüktür... "
Onun Atatürkçü oluşu benim ilgimi en çok çeken yanıydı. Nereden biliyorsun adamın kafasında gezdiğini sorarsanız, hemen cevap vereyim: onun çocuklarına bakınız... Etrafa çizdiği resmi de göreceksiniz. Önemli olanı Ankara'ya eşiyle birlikte ilk gittiğinde yaptığı ilk iş Ankaraya gitmek, Anıt kabire uğramak oldu... Atatürkle ilgili duyguları anı defterine yazılıdır. Bunlarsa Anıt kabir arşivinde kolayca bulunur... Tabii isteyen bulabilir onları... Onun ağzından çıkan sözler şunlardı: " Atatürkün, Türkiye için hizmetleri büyüktür... "
Hakkında bildiklerimi buraya sığdırmak zor olur. Belli bir konunun anlatımına renk vermek gayesiyle, konunun kabullenir bir duruma gelmesinde başvurduğu biçimler çoğu zaman fıkralar olurdu. Hatta kendini konu edecek fıkralar olsa bile, bundan vazgeçmezdi. Buradan giderek onunla ilgili bir fıkrayı yazının burasına yerleştirmek sanırım doğru olur. Zaten kendisi fıkrayı sevdiği kadar, fıkraların oluşmasına da yol açardı.
***
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas son yıllarda tansiyondan pek sık şikâyet ederdi. Ona kıyasla çok genç olmama rağmen, benim de tansiyonla derdimin olduğunu, bundan ötürü de kendi tansiyonumu kendimin ölçtüğümü bilirdi. Oğluyla okul arkadaşlı-ğımız, daha sonra da meslekdaş-lığımız olan H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas, bir fırsatta evinde bulunduğumda bana hitaben:
H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas son yıllarda tansiyondan pek sık şikâyet ederdi. Ona kıyasla çok genç olmama rağmen, benim de tansiyonla derdimin olduğunu, bundan ötürü de kendi tansiyonumu kendimin ölçtüğümü bilirdi. Oğluyla okul arkadaşlı-ğımız, daha sonra da meslekdaş-lığımız olan H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas, bir fırsatta evinde bulunduğumda bana hitaben:
"Evlât, tansiyonumu bir ölçer misin?" diye sordu.
"Tabii hocam" dedim ve tansiyon cihazıyla tansiyonunu ölçtüm. Durum normaldi ve kendisine:
"Hocam, tansiyon normal!" der demez, hemen cevap verdi:
"Normal olmaz da ne olacak? İki tane tansiyon hapı aldım! "
"Ne gereği vardı ki, ilaç almanıza, hocam? "
"Nasıl ne gereği vardı. İlaçtan önce de, yarı pite (börek) aldım evlât, yarı pite. "
***
***
Hayatı boyunca hep Türkçe vaaz eden H. Hfz. Bedri Ef. Hamit Abas Makedonya Müslümanlarının hayrına birçok konuda faaliyetlerin temel taşlarının atılması için fikir üretmiş biridir.
Buradan da hareket ederek her Müslümanın hakiki temsilcisi olmayı başarabildi. Belki bazıları bunu anmayabilir, ama bugünkü Makedonya İslam Camiası binasının yapılması, Gazi İsa Bey Medresesi’nin tekrar canlanması, Hëna a re, Hilâl ve Млада месечина gazetelerinin bura Müslümanlarının ihtiyacı görmüş, bunlarla ilgili girişimleri başlat-makla adı tarihe girmiş kişidir o.
Söz İsa Bey Medresesindeyken şu bilgileri de hatırlatayım: Üsküp İsa Bey Medresesi onun gayretleri doğrultusunda açılmıştır. O, onun ürünüdür. Babamın cenazesinde Reis ul- ulema Hacı Naimoviç efendi ‘Medrese Hacı Bedri efendinin tacıdır ancak bu tacı takamadı’ dedi. Onun ölümünden on beş gün sonra İsa Bey Medresesinin temelleri atıldı.
Söz İsa Bey Medresesindeyken şu bilgileri de hatırlatayım: Üsküp İsa Bey Medresesi onun gayretleri doğrultusunda açılmıştır. O, onun ürünüdür. Babamın cenazesinde Reis ul- ulema Hacı Naimoviç efendi ‘Medrese Hacı Bedri efendinin tacıdır ancak bu tacı takamadı’ dedi. Onun ölümünden on beş gün sonra İsa Bey Medresesinin temelleri atıldı.
Zira bu önemli zatın kişiliğinden söz ederken, şunu da belirtmeliyiz ki, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra bulunduğu kurumun başına getirilmesinden sonraki dönemde çalışmalarıyla ve özellikle Makedonya İslam Camiası Başkanı olarak, koyduğu tavrı ve bu yıllarda Makedonyalı Müslümanların dini liderliğine ulaşmasından olacak, ölümünden sonra H. Hfz. Bedri Ef. HamitAbbas’ın kişiliğinden söz eden yazılara rastlamaktayız. Onu andığımız bu yazının sonunda, bu yazılardan ünlü İslam alimlerinden Huseyin Cozo’nun bir yazısından alıntı yapmakher halde en doğru olacaktır:
"Bedri Ef. derin inanç ve görüşleriyle çok ileri görüşlü, yenilikçi olaylara eleştiri gözüyle bakmasını bilen bir kişiydi. İslam düşüncesinin eski kalıplar içinde kapanması ve böyle bir biçimde uygulanması taraftarı değildi ve bu gerçekle uzlaşamıyordu. Eski zamanın ihtiyaç ve koşullarıyla şartlandıran bu biçim, düşünce ve davranışların çağın gerisinde kaldığına inanırdı."(4)
Oğlu Nedim Abas bir seferinde rahmetli babasıyla bilinmeyen bazı ilginç şeyleri dile getirmesini istemiştim. Ondan yazılı ve imzalı aldığım ve benim için bir belge özelliğinde olan bu bu yazıyı şöyle özetleyebiliriz:
Sn. Avni Engüllü Merhaba!
Babamla araştırmalarına yardımcı olmak gayesiyle, burada sana kimsenin duymadığı bir takım gerçekleri anlatmaya çalışacağım!
Babam Hacı Bedri Efendi, Türkiye Cumhuriyeti’ni çok seven ve Cumhuriyet’tin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün hizmetlerine son derece saygı duyduğunu resmen söylerdi. Hatta babam, o zamanlarda göçmen dostların Türkiye’den gönderdikleri “HAYAT” dergisindeki Mustafa Kemal Atatürk’ün posterlerini toplayıp, eve getiriyordu. Bize akşam sohbetlerinde de Mustafa Kemal Atatürk’ün ana ülke Türkiye Cumhuriyeti’ne sunduğu olağanüstü hizmetlerini anlatırdı! Ama 1980 yılının Temmuz ya da Ağustos ayının “GLASNİK” dergisinde Hüseyin Cozo’nun babam hakkındaki yazısında, Babamın Atatürk’e ne kadar saygı duyduğu ve Atatürk’ün yüksek değerleri hususundaki görüşlerini okuyabilirsiniz!
Burada ilginç olacağını sandığım bir olayı daha anlatacağım!
Kahire’de El-Azhar Üniversitesi öğrenci yılları sırasında Babam Hacı Bedri Abas Efendi (El Azhar belgelerinde Bedrudin adıyla geçen) Üniversite Öğrenciler Birliği Başkanı görevinde bulunmuştur. El-Azhar Üniversitesi’nde İslam düşünürü Cemalleddin Avgani’nin düşünce ve görüşlerinin okunup okunmaması yolunda profesörler arasında bir takım çelişkiler meydana gelince, olaya üniversite rektörü de karışıyor. Olay geniş siyasi boyutlar alarak, babam Bedri efendi başkanlığında Avgani lehine gösteriler düzenleniyor (Hüseyin Cozo’nun “Glasnik” dergisindeki yazısına göre). Bedri Efendi’nin nüfus gücü dikkate alınarak, Osmanlı hanedanından Prens İzzettin, başkan sıfatıyla olmak üzere başta babam, değişik ülkelerden Müslüman öğrencilerin yer aldığı Öğrenciler Birliği teşkilatını Hilton Otelinde yemeğe davet etmiş. Yemek sırasında Prens İzzettin, El-Azar Üniversitesi Öğrenciler Birliği Teşkilatının Kahire’de Atatürk’e karşı “Dinsizlik” başlığı altında bir gösteri düzenlemeleri teklifinde bulunmuş. O yemek sırasında babam Prens İzzettin’e Atatürk’ün dinsiz olduğuna dair nasıl bir kanıt göstereceği sorusu ardında, Atatürk’ün gayri Müslimlere karşı yürüttüğü mücadele bütün Müslüman çoğunluklu ülkelere bir örnek olduğunu söyleyince, Prens İzzettin tarafından sunulan teklif bütün teşkilat üyeleri tarafından reddedilmiş. Yemeğin devamında babam Prens İzzettin’e, “Bu akşam bize verdiğiniz yemeğin büyük bir miktarı yenilmedi. Bu yemekler ne olacak? Sorusuna Prens İzzettin: “Tabii ki, çöpe atılacak” cevabını vermiş. “Neden fakirlere dağıtılmıyor”, sorusuna da Prens İzzettin, “Olmaz. Sonra onlar köpekler gibi azarlar” cevabını verince, teşkilat üyeleri bu kaba cevaba gülerek, “Atatürk’ün hanedanlığa karşı gelmesinin nedenlerini şimdi anlıyoruz” diye sesli sesli konuşmuşlar. Babam Hacı Bedri Efendi Abas, hem Mustafa Kemal Atatürk’ü, hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni çok seven biriydi. Atatürk, Üsküp dini Hocaları tarafından da takdir edildiğini duymuşumdur. Çünkü geride kalan Müslüman ülkeleri Avrupa Hıristiyan milletlerinin sömürecekleri ülkeler haline düşünce, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti kimsenin sömürü ülkesi haline düşmediği gibi, başta Cemal Abdül Naser ve Tunus Başkanı Habib Burgiba olmak üzere bütün Müslüman ülkelerin milletlerinde kurtuluş ilkesini doğurarak, Atatürk, her Müslümanın kurtarıcı simgesi olduğunu konuşuyorlardı. (Saygılarımla, Nedim Abas)
Evet, başlıkta da belirtildiği gibi bir H. Hfz. Bedri Ef. Hamid Abas bu dünyadan gelip geçti. Ama ardından adını yaşatacak çalışmalar ve bu çalışmaların izlerini bırakarak gelip geçti, Yunusça "kalanlara selam olsun" diyerek!
___________________________________
___________________________________
1)AA Üsküp muhabiri olan oğlu Nedim Abas ve Makedonya'nın İstanbul başkonsolosu olan kızı Dr. Zerrin
Abas'tan alınan sözlü bilgilerden
Abas'tan alınan sözlü bilgilerden
2)Fahri Kaya: "20. ölüm yıldönümünde Hacı Bedri Efendi Hamit - Abas" - 2. bölüm (Birlik gazetesi, sayı 5499, 6 Temmuz 2000, s.12, Üsküp)
3)Aynı yazı
4)Aynı yazı, 4. bölüm (Birlik gazetesi, sayı 5501, 11 Temmuz 2000, s. 14, Üsküp)
1 yorum:
kim nekadar yasamis onemli degil nasil yasamis ve arkasinda ne brakmis onemlidir bence dilerim ALLAHcc rahmet eyler mekani cenet olsun insALLAH aydinlatiginiz icin ayrica tesekur ederim AVNI hocam yayinlarinizin devamini merkal bekliyorum saygilar ..
Yorum Gönder